ZAMAN ve MEKAN

İnsanoğlu, evren denilen bir bütünün parçasıdır.Kişiliğini, düşüncelerini, duygularını maddeden ayrıymış gibi algılar. Modern bilim, burada söz konusu olanın ve bilinci etkileyenin ne olduğunu araştırmalıdır.

Bu araştırmanın yansımaları, bizi bugün için bilinmeyen büyük hakikatlere götürebilir. Kozmik yönden sezişler bilimsel çalışmalarda çok daha kuvvetli hissedilmektedir. Evrenin yapısını bilimsel ve akılcı bir şekilde anlamak ve anlatabilmek insana derin bir iman duygusu verir.

ALBERT EINSTEIN

Einstein’ın en ünlü keşfi; İZAFİYET TEORİSİ’ dir. İzafiyet ile ilgili açıklamalarını özel izafiyet teorisi ve genel izafiyet teorisi diye iki çalışmada toplamıştır.

Genel izafiyet teorisi çekim alanlarını ele almakta ve zamanın büyük çekim alanlarında daha yavaş geçtiğini göstermektedir. Yani güneş in üzerinde bir insanın yürümesi mümkün olsa bu kişinin saati de, biyolojik, anatomik yapısı da, atomlarının düzeyindeki hareketlerin hepsi de yavaşlayacaktır. Son yıllarda yapılan bir deney de bu bulguyu doğrulamaktadır. Deneyi İngiliz Ulusal Fizik Enstitüsü yapmıştır. Araştırmacı John Lovarty zamanı mükemmele yakın bir şekilde doğru gösteren ( 300 bin yılda sadece 1 saniye hata yapan) iki saati senkronize etti. Saatlerden biri Londra’ da ki laboratuarda tutuldu.Diğeri Londra ‘dan Çin’ e gidip gelen bir uçağa kondu. Uçak yükseklikten dolayı Dünya da ki çekim gücünden daha düşük bir çekimde hareket etmektedir. Genel izafiyet teorisine göre; zamanın uçakta daha hızlı geçmesi beklenmektedir. Yeryüzündeki insanla, uçaktaki insanın maruz kaldıkları çekim farklılıkları çok azdır. Bu fark ancak çok hassas bir saatle tespit edilebilir. Nitekim; uçaktaki saatin saniyenin 55 milyarda biri kadar hızlı hareket ettiği tespit edilmiştir. Böylece zamanın izafiliği de deneysel olarak onaylanmış olur. Oysa zaman hakkındaki genel kanıya göre; iki saatin arasında hiçbir farkın olmaması gerekirdi.

Özel izafiyet teorisine göre ise; ışık hızına yakın bir hızla hareket eden bir araca binen kimse için, zaman daha yavaş akmaktadır. Dünyadaki bir insan için 100 gün geçtiği bir ortamda, ışık hızına yakın bir hızla hareket eden bir insan için 50 gün geçmektedir.

Yani zaman her ortamda, her hızda, her yerde farklı işlemektedir.

İzafiyet teorisine göre Evren’ in içinde en hızlı hareket, ışık hızıdır. IŞIK saçan cisimlerden ve ışığın yansımalarından bize gelen bilgiler, bizim Evren’ deki olayları anlamamızın sınırını oluşturur. Bu sebeple; örneğin, şu anda Güneş patlasa ve Dünya’nın sonunun başlangıcı böylece gerçekleşse bile bunu ancak 8,5 dakika sonra anlarız.

Zaman iki hareket arasındaki süredir. Zamanın olmadığı yerde nesnellik de yoktur. Hareketin hızı zamanın da hızıdır.İzafiyet ve quantum varsayımlarına göre zaman ve uzay birbirleriyle doğrudan bağlantılıdır.

Edvin Hubble’ ın ortaya koyduğu Evren’ in genişlediği gerçeğine göre; zamanda geriye gidildiğinde daha küçük bir Evren, daha da geriye gittiğimizde “ tek bir nokta” ortaya çıkıyordu.Yapılan hesaplamalar, Evren’ in tüm maddesini içinde barındıran bu tek noktanın, korkunç çekim gücü nedeniyle “sıfır hacme” sahip olacağını gösterdi. Evren, sıfır hacme sahip bu noktanın patlamasıyla ortaya çıkmıştı. Bu patlamaya “BIG BANG” dendi.

Stephen Hawking’ e göre; Evren’ in genişleme hızı o kadar kritik noktadadır ki; big bang den sonraki birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı, Evren şimdiki konumuna gelmeden içine çökerdi.

Büyük Patlama neticesinde modern kozmolojinin verileri kainatın durağan olmadığını, devamlı genişlemekte olduğunu, bunun sonucunda büyük bir enerjinin ortaya çıktığını ve hareket halindeki bu enerjinin Evrenle beraber “Dünyamız ve içindekileri de etkilediğini göstermektedir.

Kozmoz da tespit edilebilen yaklaşık 300 milyar galaksiden biri olan ve yine yaklaşık 250 milyar yıldızdan oluşan samanyolumuz da ki 12 milyar km2 içinde yaşadığımız Güneş Sisteminde Dünyamız da bulunmaktadır..Samanyolundaki bu küçük Dünyamız, kendisinin ve Güneş’ in etrafında hızla dönerek mevsimleri oluşturup Kozmoz’a ve Dünyamız’a ısı ve ışık verirken saniyede 200 km hızla hareket ettiği halde biz bu hareketi hissetmeyiz.

Kozmoz da bize en yakını 500 trilyon km uzakta olan yıldızların birbirlerine uzaklıkları da yaklaşık 30 trilyon km olup ısıları eksi binler derecesindedir. Bilinen yaklaşık iki milyon bileşimden 1.700.000’i yani yüzde 85’ i karbon atomundan oluşmuştur.

Einstein’in izafiyet teorisinde madde ile enerjinin ayrılmaz bir kütle olduğu, dolayısıyla her şeyin sürekli hareket halindeki enerji parçacıklarından oluştuğu ve birbirini etkiledikleri ileri sürülür.

Fizik ilminin gelişmesiyle; felsefeler de değişti. Newton’ un ‘Katı Madde Teorisi’ atom altını keşfeden ‘parçacık fiziği’ gelişince yıkıldı. Elektromanyetizma Teorileri’ gelişince, maddenin parçacık değil, enerji dalgalarından ibaret olduğu ortaya çıktı.

‘Quantum Teorileri’ dalga sürekliliği tezini yıktı. Aslında madde küçük enerji paketçiklerinden yaratılmıştı. ‘Birleşik Alan Teorileri’ maddeyi oluşturan enerji dalgalarının sürekli yokluktan varlığa aktığını gösterdi.

Maddenin; evrene, evren dışından düzenli olarak aktığı, sonra da köpük gibi söndüğü tespit edildi. Işığın Güneş tarafından beslenmesi gibi, madde de sınırsız bir alan tarafından sürekli besleniyordu.

GİZLİ KAYNAĞINDAN DOĞAN EVREN NEHRİ, ÇAĞLAYANLAR HALİNDE SONSUZ BİR OKYANUSA AKMAKTADIR.

Enerji “insan” boyutunda değerlendirildiğinde insan bedeninin karmaşık enerji boyutları olduğu görülür.Modern bilim, enerjinin yok olmadığını, sadece hareket halinde başka enerji boyutlarına dönüştüğünü kabul eder.

Kozmik Bilim de bedendeki enerjiyle beraber bunların belirli noktalarda enerji merkezleri oluşturduğunu ve bu merkezleri birbirine bağlayan enerji kanalları olduğunu söyler.

BİZ ENERJİYİZ ve sürekli hareket halinde olan bir enerji denizinde yaşıyoruz. Tamamen enerjinin içinde yüzen bir enerji bloğuyuz. Katı bir kütle gibi görünen vücutlarımız sürekli hareket halinde bulunan çok miktardaki enerji parçacıklarından başka bir şey değildir. Kozmozdaki her şey enerjinin farklı bir boyutudur. Bizler birbirinden ayrı varlıklar değiliz. Bir bütünün parçalarını oluşturuyoruz. Çevremizdeki enerji ile sürekli etkileşim halindeyiz. Varlıklardan birine etki eden şey diğerlerini de etkiler.

İnsanın etrafında koruması gereken enerji alanı vardır. Bu alana AURA denir. Tarihe baktığımızda insan hayatında enerji olayından ilk söz edenler Pisagor ve arkadaşlarıdır (M.Ö.500) . İnsan organizmasındaki enerjinin bedende iyileştirici etkisi olduğuna ilk onlar dikkat çekmişlerdir. 12. yy. da ise Boirac ve Liebeault adlı araştırmacılar başka insanlarla UZAKTAN İLETİŞİM kurmayı sağlayan bir enerjinin varlığını keşfetmişlerdir. 1911 yılında Dr. William Kilner insan enerji alanını renk filtresi ve ekranlar yardımıyla incelemiştir. İncelediği hastaların bedenlerini çevreleyen bir ışık buğusu görmüştür.

Semiyon ve Velontino Kirlian adlı Rus bilimcisi çift, Kirlian fotoğrafı ile canlılardan yayılan enerjiyi tespit etmiştir. ENERJİ ALANI her insanda farklı renklerde görülebilir. Bu da bireyin kişilik yapısı hakkında bilgi vericidir.

Örneğin; kırmızı renk, kızgınlığı,

turuncu; hırsı

sarı; zihinsel kaliteyi

yeşil; yatıştırıcı, tedavi edici bir özelliğe sahip olunduğunu

mavi; öğretici hassas kişiliği

lacivert, akıllı olduğunu

beyaz;dürüst kişilik yapısını

altın rengi; sosyal ilişkilerdeki başarıyı

kestane rengi; sağlam kişiliği ve üstlenilen vazifeyi yerine getirebilme yeteneğini

siyah; hırsı, ışık eksikliğini ve gizliliği ifade eder.

Araştırmalar; enerji alanlarının yorgunluk, halsizlik, hastalık veya olumsuzluk durumlarında fark edilebilir şekilde değiştiğini göstermiştir.

Enerji kalkanımızı; olumlu düşünceler, doğru solunum ile negatif veya pozitife yönlendirebildiğimiz gibi, duadan, seslerden, renklerden, görüntülerden, taşlardan, bitkilerden, sudan, topraktan, feng-shui’ den; kendimizi bir ENKAZ yığınına döndürmemek, potansiyelimizi değerlendirmek adına pozitif etkiler alabiliriz.

Olumlu bakış açısı geliştirmek, olaylara yüklediğimiz anlamlarda, kuruntudan kaçmak, öleceğini bilerek yaşayan tek varlık olan insan için olmazsa, olmazlardandır.

Tüm bu yaratılanlar, düzen, evren, hayat; insan için, insan merkezli…Bir kapısından girip, diğerinden çıkana dek yaşananlar; bizim dünyamızı, bize verilmiş zamanı, bize tahsis edilmiş mekanı oluşturuyor. Bu zaman ve mekanın anlamı, değeri bizde saklı..

İçinde yaşadığımız büyük evren (macrocosm) ile küçük evren (microcosm) diye adlandırılan insan arasındaki uyum ve dengenin sağlanması ancak bunları tanımak, anlamak ve sadece içimize bakmak, öze dönmek, şah damarımızdan daha yakın olana yönelmekle mümkün.

Fizik boyutunun arkasında; ruhların kaynaştığı bir evrende, beş duyumuzla algıladığımız sınırlı maddesel fırtınalar, aslında ruhsal fırtınaların etkileridir.

Gerçek; maddenin fiziksel boyutunda değil, içinde, arkasında, ruhunda olup bitendir. Her şey; kişinin, bakış açısı, bilgisi, inançlarıyla SINIRlıdır.

Ben de; sadece bildiğim, gördüğüm, inandığım kendi dünyamın sınırlarında olan bitenin beni oyalayan gölgelerini yansıtmaya çalıştım; tuvallerime …Paylaşmak, yorumlarınızı almak, renklerimle, desenlerimle anlatmak istediklerimi, ne kadar anlatabildiğimi anlamak istedim.

.

Umarım; gözünüze, gönlünüze hitap edebilmişimdir.

Funda ATABEK

5 Yorum »

  1. bakirci Said:

    içerikte benze rşeyler var onlarmı senden kopyaladı senmi onlardan kopyaladın acaba.

    örnek : Kozmoz da tespit edilebilen yaklaşık 300 milyar galaksiden biri olan ve yine yaklaşık 250 milyar yıldızdan oluşan samanyolumuz da ki 12 milyar km2 içinde yaşadığımız Güneş Sisteminde Dünyamız da bulunmaktadır..Samanyolundaki bu küçük Dünyamız, kendisinin ve Güneş’ in etrafında hızla dönerek mevsimleri oluşturup Kozmoz’a ve Dünyamız’a ısı ve ışık verirken saniyede 200 km hızla hareket ettiği halde biz bu hareketi hissetmeyiz.

  2. erchel Said:

    Önemli olan içeriğindeki bilgilerin bir yerlerden alınıp alınmadığı değil bu bilgilerin kullanılıp yorumlanışıdır. Yoksa hepimiz herşeyi birilerinden öğrenmezmiyiz. Zaten insanı diğerlerinden ayıranda bu değilmidir.

  3. cizikci Said:

    yazarın kendisinin de söyledigi gib; ” ne kadar anlatabildiğimi anlamak istedim” …
    bakırcı malesef kalıpların içinde sıkışıp kalmış ve esas vurgulanmak isteneni atlamışta, bilmem kaç milyar galakside takılı kalmış…
    keşke esas vurguyu yakalayabilmiş olsaydı…
    aslında hiç bişeyin gerçekte var olmadığını, özünde herşeyin bir olduğunu ve aslında bir dalga boyundan ibaret olunduğunu….
    yazarında da yine dediği gibi; herkez bilgisi oranında var…

  4. hghghg Said:

    çok güzel olmus ama uuuuuuuuuuuuuzzzzzzzzzzzzzuuuuuun arkadas dogru soluo

  5. yaşar inan Said:

    tüm anlatılanlar madde

    –a-leminin görüntülerinden kesit gerçek boyut mana alemi çok farklı. birisi kir diğeri nur boyutu


{ RSS feed for comments on this post} · { TrackBack URI }

Yorum bırakın